İnsanlar doğduğundan itibaren bir öğrenme ve eğitim maratonunun içerisinde sürekli bir koşturma hali ile kendilerini bilgili ve eğitimli bir insan olma adına geliştirme çabası içerisine giriyorlar. Milyonlarca insan bir eğitim yarışına giriyor, "İnsana yapılan yatırım en büyük yatırımdır" sözünden hareketle, İlkokul, ortaokul, lise, üniversite, hatta yüksek lisans ve doktora yapıyorlar. O da yetmiyor, yabancı dil, 2.dil ,3.dil öğreniyorlar, kişisel gelişimleri adına sayısız kurs, seminer, sertifika diploma alıyorlar.
Burada amaç geleceğe yatırım yapılarak iş dünyasında çok daha iyi bir kariyer imkanı yakalamak. Bir insanın bilgi ve eğitim ile kendisini yetiştirmesi ve geliştirmesi zor ve uzun yıllar alan bir süreç gerektiriyor. Dolayısı ile alınan bunca eğitim ve edinilen bilgi birikimininin boşa gitmemesi adına iş dünyasında verimli bir hale gelebilmesi gerekir. İnsanlar eğitim ve yetenekleri ile örtüşen bir iş bulabilmek için iş dünyasında bir şans arıyorlar. Acaba bu şans onlara veriliyor mu? Konunun daha iyi anlaşılması açısından yakın çevremden bir örnek vermek isterim.
Çok yakın bir dostum okulunu birincilikle bitirdiği halde 2 yıldır iş bulamıyor. Bu süreçte psikolojik olarak çok yıprandığını görüyorum. Kendisi lisede okul birincisi olarak mezun oluyor ve üniversite hayatı da aynı başarılarla dolu olan ,akıllı, zeki ,sürekli araştıran, okuyan ve kendini geliştiren birisidir. Bir İK cı olarak benimle ara sıra konuşur dertleşir, gittiği iş görüşmelerinde yaşadıklarını bana aktarır.
Aşağı yukarı büyük holdinglerin bir çoğuna iş görüşmesi için çağırıldı. Orada yaşadığı mülakat süreçlerini bana anlattığında hadi canım cidden bunlar oldu mu? Dediğimi hatırlıyorum. "İnsana saygı bizim temel anlayışımız" şeklinde web sitelerinde cümleler kuran Holdinglerin mülakat için onu saatlerce boş yere bekletmelerinden tutun da iş çıkışı bizle bara gelir misin? Şeklinde abuk subuk sorular soran İK cılardan bahsetti.
Alınan bunca eğitim, bilgi ve emek iş görüşmelerinde değersiz olarak görülüyor ve böyle yetişmiş insanlara maalesef bir şans verilmiyor. Bazı İK çalışanlarının İnsanlara yeterince değer vermediğini bu örneklerden de yola çıkarsak üzülerek görmekteyiz. Çevremde bir çok değerli ve yetişmiş insanın vasıflarına uygun bir iş bulamadıklarına şahit olmaktayım. Sistem bir çok üniversite mezununu eğitimini aldığı bölümler ile alakasız iş kollarında çalışmak zorunda bırakıyor. Alınan onca eğitim, bilgi birikimi bir anda çöp tenekesine atılıyor ve insanlar sevmediği işleri mecburiyetten yapar bir hale getiriliyor.
Peki Amerika'da yada Japonya'da sistem bizdeki gibi mi işliyor? Mutlaka orada da işsizlik sorunu bizimki kadar olmasa bile vardır. Ama insanlar genelde diplomalarını aldıkları bölümlerde çalışıyorlar ve böylece aldıkları eğitim de heba olup gitmiyor. Türkiye'de şirketlere "referans" ile alınan elemanlar yetişmiş insanların önünü tıkar bir hale getirildi. Eğitimi ve bilgisi yeterli olmayan insanlar şirket içi referansı olduğu için işe alınıyorlar.
İK işe alımlarda çoğu zaman "yetenek ve yaratıcılık" odaklı olmaktan ziyade "referans ve etiket" odaklı işe alımlar gerçekleştirmektedir. Böylece yetenekli ve yaratıcı insanlar etiket olmuş üniversitelerden mezun olmadıkları için mülakatlarda İK tarafından eleniyorlar. Bu davranış şekli iş dünyası için yeni ve yaratıcı fikirlerden istifade etmek noktasında son derece büyük kayıplara neden olmaktadır.
Fakat maalesef bunu görebilen ve algılayabilenler oldukça azınlıkta. Evresel İK anlayışında insanların bitirdiği üniversitenin isminden ziyade ;bilgili, donanımlı, yetenekli ve yaratıcı olmalarının dikkate alındığını görüyoruz. İşe alımlardaki yanlış uygulamalar ülkemizde sistemsel bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
İK işe alımlarda çoğu zaman "yetenek ve yaratıcılık" odaklı olmaktan ziyade "referans ve etiket" odaklı işe alımlar gerçekleştirmektedir. Böylece yetenekli ve yaratıcı insanlar etiket olmuş üniversitelerden mezun olmadıkları için mülakatlarda İK tarafından eleniyorlar. Bu davranış şekli iş dünyası için yeni ve yaratıcı fikirlerden istifade etmek noktasında son derece büyük kayıplara neden olmaktadır.
Fakat maalesef bunu görebilen ve algılayabilenler oldukça azınlıkta. Evresel İK anlayışında insanların bitirdiği üniversitenin isminden ziyade ;bilgili, donanımlı, yetenekli ve yaratıcı olmalarının dikkate alındığını görüyoruz. İşe alımlardaki yanlış uygulamalar ülkemizde sistemsel bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
İş dünyasında yetişmiş insan kaynağından nasıl verim alınır?
İşletmeler önce eğitimli ve bilgili İK personelleri çalıştırarak ve iyi bir İK politikası uygulayarak yetişmiş insanlara daha çok şans vermelidir. İnsana saygı ve değer anlayışları web sitelerinde süslü birer cümle olarak kalmamalı, işletme politikasında uygulanabilir bir hale getirilmelidir. Her alanda yetişmiş insana değer verilerek onların yetenekleri ve eğitimlerine uygun bir iş imkanı yaratılmalı ve uygun şartlarda ücret verilmelidir. Bir insana yapılan eğitim yatırımlarını düşündüğünüzde çok yüksek eğitim masrafları karşımıza çıkmaktadır.
Dolayısı ile insana yatırılan bunca yatırımın karşılığı düşük verilen ücretler, yapılmayan sigorta ve eksik verilen sosyal haklar mı olmalıdır? Kesinlikle hayır! Ülkemizde uygulanan yanlış iş ve istihdam politikaları nedeniyle insanlar yurt dışında iş imkanı bulduklarında oralarda kalarak iş dünyasına giriyorlar. Böylece ülkemizde yetişmiş insan kaynağı "Beyin Göçü"nedeniyle yok olup gidiyor. Onca bilim adamı, düşünür, akademisyen ülkemizde yeterince değer görmediğini düşünerek başka ülkelerdeki iş fırsatlarını değerlendiriyorlar.
Bu da ekonomik olarak uzun vadede ülkemizin hanesine zarar olarak kaydediliyor. İş dünyamızı düzenleyen yasalar mevcut haliyle son derece yetersiz kalmaktadır. Devletin iş yasasını modernize ederek daha çağdaş ve modern bir yasa hazırlaması elzem bir hale gelmiştir. Özel sektörde işçi ve işveren ilişkileri yasaların mevcut hali ile yetersiz kalmaktadır.
Yetişmiş insan kaynağının kaybedilmemesi adına İŞKUR'un eğitimli insanlara yönelik istihdam politikaları oluşturması gerekir. Sadece bedeni iş yapan sektörlere iş kaynağı yaratan hantal yapıdan sıyrılmalıdır. Üniversite mezunlarına yetenekleri ve deneyimleri ile örtüşen iş bulabilmeleri noktasında İŞKUR'un daha işlevsel bir rol üstlenmesi gerekmektedir. Dolayısı ile devlete burda çok iş düşmektedir.
Her alanda ülkemizdeki yetişmiş insanlara göstereceğimiz değer ile dünyadaki gelişmiş ülke ekonomileri ile rekabet edebilen bir noktaya gelebiliriz. Muassır medeniyet seviyesinin üstüne çıkabilme hedefimiz ancak eğitimli ve bilgili insanlara gösterilen saygı ve değer anlayışı ile mümkün olacaktır.
Mesut YÜKSEL
11 yorum:
Güzel bir yazı. Teşekkürler.
Ben de tesekkur ederim Zafer Bey yorumunuz icin :)
Yazdıklarınız çok doğru. Maalesef referansınız yoksa kendi başınıza bir hiç oluyorsunuz iş hayatında. Bunca yıllık iş hayatımda şunu çok net gördüm ki işini zoraki yapan, çalışkan olmayan, zekasından işine hiçbir şey katmayan insanlar işverenlerce daha çok tercih ediliyor. İşlerin düzgün yürümesi işverenlerin umurunda bile değil. Onların gerçekte ne istediklerini anlamış değilim.
Haklisiniz Fatma Hanim.Iste bu yazilar bunun icin yaziliyor.Sevgiler :)
Dediklerinizin çoğuna katılmakla beraber; bazen de deneyim açısından oldukça kalifiye olan veya belirttiğiniz gibi çok iyi eğitim almış ancak tecrübesi olmayan adayların beklentileri çok yüksek hatta ütopik olduğundan iş bulmak da haliyle zorlaşıyor. Aday gerçekten çalışmaya bir an önce başlamak istiyorsa ve her şeyden önemlisi o işi istiyorsa mutlaka alır. Hiçbir şirket dört dörtlük değil; en kurumsal olanında bile tuhaf olaylar yaşanabiliyor. Bu yüzden benim her zaman benimsediğim bir motto var: Bir yerden başlamak asıl olan...Gerektiğinde bir-iki kriterden de ödün verelim..Deneyimler zaten biraz da acı çekerek kazanılmıyor mu:) Kötü yönetici, tatmin etmeyen bir maaş, tutulmayan vaat, huzursuz ve gergin iş ortamı gibi deneyimler inanın emekli olana kadar bizimle birlikte olacak:)
Kaleminize sağlık. İyi çalışmalar.
Mesut Bey,
İşin doğal temposu içerisinde kendime ayırabildiğim zamanlarda, gelişmeleri ve fark yaratabilecek yeni yaklaşımları yakalayabilmek adına , sizinki gibi yayınları takip etmeye çalışıyorum. Sizin yazılarınızı ilgiyle okuduğumu da söylemeliyim. Bu son yazınızda yer verdiğiniz tespitlerinizin çoğuna da katılıyorum. Ancak incelediğiniz konunun iki "tarafı" olduğunu ve en az şirketler kadar, şirketlere iş başvurusunda bulunan adayların da sağlıklı bir iletişim kurulamamasında payı olduğunu düşünüyorum.
Alev Hanım yorum yazısında adayların orantısız beklentileriyle ilgili bazı konulara değinmiş ve bunlara katılıyorum ama ben daha temel bir gerçeğe de dikkat çekmek istiyorum.
Günümüzde Şirketlerin İnsan Kaynakları Müdürlüğü raporlarına baktığınızda şirketin verdiği ilana CV yollayarak başvurmuş ve şirket tarafından randevu verilerek görüşmeye çağrılmış çok ciddi sayıda "iş aramakta olan adayların!" kendi randevularına iletişim kurmaksızın gelmediklerini görüyoruz. Bu durum son beş yılda hızla artan bir eğilim olarak devam ediyor. Kimi, belki iş olanaklarını ve CV'sinin yeterliliğini ölçmek, kimi çalıştığı halde iş yerinde kendi değerini arttırabilmek ve kimi de belki güncel ücret politikalarını takip etmek için başvuruda bulunuyor. Ama nedenleri ne olursa olsun gerçek şu ki, bu tür adaylar önce bir insan olarak sahip olmaları gereken temel etik değerlere maalesef sahip değillerdir. Özellikle genç kuşağımızda gözlemlenen bu iletişim bozukluğu veya hayatı ciddiye almama nedenlerini doğru tespit etmeli ve iş hayatına atılacak gençlerimizi bu konuda eğitmeliyiz diye düşünüyorum. Eğer bu eğitimi doğru veremezsek, üniversiteleri bitirip işsiz dolaşan gençlerimizin sorununun sadece Türkiye ekonomisi, şirketlerin personel alım politikalarındaki yanlışlar veya yöneticilerin kişisel egoları olarak görürsek bu sorunu daha çok uzun zaman konuşur ve büyük resmi ıskalarız. Gençlerimizi iyi bir eğitim almaları için zorlarken onları yarıştan koparmamak adına iş hayatının etik kurallarını, şirketleri ve beklentilerini doğru anlatamaz, merdiveleri basamak basamak çıkmaları gerektiğini söylemezsek hayal kırıklıklarının ve yanlış yapılanmış etik değerlerinin de sorumluluğunda pay sahibi oluruz.
İyi çalışmalar dilerim.
Gidilesi Rotalar ve Alev A. Dolu ve güzel yorumlarınız için teşekkür ederim. Yazım yorumlarınız ile daha bir anlam kazandı.
Alev hanımın dediğini iş hayatımda uyguladim bir yerden başlamak lazım diye. Fakat bazen işveren ya da üstlerin egosu insanı gerçekten çileden çıkarabiliyor. Buna rağmen kendime sakin kalmayi telkin edip durdum. Profesyonel olmak bunu gerektiriyor sonucta.Ancak egosunu tatmin etmek icin üstlerin çalışanlari ezmeye çalışmaktan vazgecmeleri gerek.Türkiye'de genel olarak baktığımızda ne patronlar ne de çalışanlar iş hayatina özen göstermemekte ve birbirlerini ezme çabasına girmekteler. Bu yuzden başarıyı profesyonellesmeye çalışan bilinçli bireyler yakalamaktadır.
Ben 2 üniversite bitirip Almanya da 14 sene boyunca önemli şirketlerle proje ve ürün müdürü olarak çalıştıktan sonra Türkiye ye döndüm, Türkiye tecrübem de var, başvurularıma normalde dönüş bile olmuyor. Fakat eğer tanıdık var ise hemen konuşmaya çağrılıyorum.
öncelikle yazınızdaki tespitleriniz çok iyi. Malesef bizim eğitim sistemimiz çok kötü yıllarca emek veriyoruz ve iş dünyasına girmeye kalkıştığımızda eli boş dönüyoruz bu da hem maddi hem de manevi anlamda bizi çok yıpratıyor ve kendi içimizde büyük bir yıkım yaşıyoruz.Sorunlarımızın çözülebilmesi için öncelikle eğitim sistemimiz değişmeli ve onca yıl aldığımız eğitimler gözardı edilmemeli.Yazınız için teşekkürler:)
Esra Hanım güzel yorum ve düşünceniz için teşekkür ederim.Yazdıklarınıza ben de aynen katılıyorum. Sistemsel sıkıntılar çözülmeli ve kısa vadede uygulanan popülist politikalardan vazgeçilmeli.
Yorum Gönder