25 Nisan 2015 Cumartesi

İŞE ALIMDA SANAT VE YARATICILIK KISTASI



İnsanoğlu çok eski çağlardan beri duygularının içerisindeki üreticilik ve yaratıcılığı dışa vurarak sanatın herhangi bir dalı ile uğraşmaya başlamıştır. Bu duygusal harmoni yüzyıllardır sayısız sanat eserini insanlığa birer kültür mirası olarak hediye etmiştir. Müzik, resim, tiyatro, heykel, şiir, yazı, edebiyat vb. birçok sanat dalı ile uğraşan insanlarda gözlemlenen davranış şekilleri etraflarına ve topluma duyarlı, saygı ve sevgi çerçevesinde yaşantılarını devam eden ve sanatlarını icra ederken hem kendilerini hem de toplumu mutlu etme kaygısı taşıyan insanlar olmalarıdır. 

İK da günümüzde işe alımlarda yabancı kaynaklı kişilik, karakter, sayısal ve sözel olmak üzere birçok değişik formatta testler uygulandığını görmekteyiz. Bu testlerde tamamen kişinin bilgisi ve algısı üzerindeki sonuçlar değerlendirilerek İK bir karara varmaktadır. Peki ya duygusal zeka? Yaratıcılık? Üreticilik? Sanat yönü? Bunlar İK tarafından çoğu zaman dikkate alınmayan oldukça önemli olgulardır. İK nın sunduğu testleri başarı ile geçen bir insan acaba şirketinize yeni ve yaratıcı fikirler katma konusunda başarılı olabilecek mi? Bu özelliği kıstas aldığımızda sorunun doğru cevabı çoğu zaman hayır olacaktır. 


Duygusal ve sosyal zekası güçlü olan ve sanatın herhangi bir dalı ile uğraşan yaratıcı ve üretken insanların işlerine bağlı ve çevresi ile uyumlu  insanlar oldukları sizlerce de malumdur. Dolayısı ile elbetteki bilgi önemli ve gereklidir fakat çok şeyi bilmek sizin yaratıcı fikirler üreteceğiniz anlamına da gelmez. Sadece bilgi birikiminiz işinizi rutin işleyişle kolay bir hale getirmekten fazlası olmayacaktır. İşletmelerin amaçları gelecekte de var olabilmek olduğuna göre bir şirketi gelecekte de var edecek en önemli olguların başında yaratıcı fikirler ile şirketi geleceğe hazırlamak gelmektedir. 

Dolayısı ile rutinin dışına çıkılarak, küresel rekabete ayak uydurulması noktasında işletmeler sanatçı ve yaratıcı insanlar ile yola çıkmalıdır. Bilgi ve enformasyon çağında bilgiye son derece hızlı ulaşabiliyoruz. İşletmeler bilgi alma konusunda hiçbir sıkıntı yaşamıyorlar. Çağımızda işletmelerin temel sıkıntılarından birisi sanatçı, yaratıcı ve üretici insanlara bünyelerinde  çok fazla şans vermemektir. Sanatın hangi dalı ile uğraşırsa uğraşsın yada yazarlık özelliği ile bildiğini aktarma becerisine sahip ise o insanlar özeldir ve normal insanlardan elbette farklı kişilik özellikleri sergileyeceklerdir. 


Ancak bu sıra dışılık İK tarafından çoğu zaman yanlış algılanarak bu tip adaylar işe alımlarda elenmekteler. Bir müzik aleti çalan, şarkı söyleyen, resim çizen, şiir yazan, yazı yazan insanlar bir şeyler üreten özel insanlardır. Hiç üreten ( yaratan ) ile üretmeyen bir olur mu? Kayahan'lar, Barış Manço'lar, Cem Karaca'lar, ürettikleri eserler ve duruşları   ile gönüllerimizde yer ettiler. Onlarda sıradan insanlar olsalardı kimse onları tanıyıp bu kadar  sevmeyecekti.

Burada vurgulamaya çalıştığım şey sanatçı üretir, duyguludur ve yaptığı işe de bu duygusunu yansıtır. Alışılagelmiş işe alım yöntemlerini reddelim demiyorum elbette fakat işe alım kısmında İK da revize edilmesi gereken ve eksik uygulanan çok şeyler mevcut. Sanat ile uğraşan, yazan, çizen ortaya bir eser (ürün) çıkaran  insanlar her zaman işe alımlarda diğer insanlara göre bir adım önde olmalıdırlar.

İş yerinizde ahengi, uyumu, yaratıcılığı ve üretkenliği teşvik etmek ve arttırmak  istiyorsanız bunun yolu bu insanlara değer vermekten geçmektedir. Gelin sizde bundan sonraki işe alımlarınızda işletmenizde sanat ve yaratıcılık kıstasının mülakatta sorgulandığı bir yöntem uygulamaya başlayın. İnanın pişman olmayacaksınız ve büyük oranda işletmenize doğru insanlara şans verdiğinizi sizlerde zamanla fark edeceksiniz!

Mesut YÜKSEL

14 Nisan 2015 Salı

SAMİMİ BİR AŞK İLE SEVMEK




Üzerinden ne kadar zaman geçti birini sevmeyeli, birinin gözlerinde ve gülüşünde kaybolmayalı..Ne kadar zamandır kendimi arıyorum.Yüreğimde ve aklımda sorular sahibi arıyor. Aklının ve yüreğinin söz dinlemediği ve hep onu düşündüğün anlar aslında yaşamını daha anlamlı kılan güzel anlardır. El ele yürek yüreğe yürüdüğünüz o yollarda birlikte kurulan o düşlerde insan bir masal kahramanı edası ile yaşıyor sanki.

Gerçek sevgi ve aşkın tesadüf etme ihtimali lotoda büyük ikramiye çıkma ihtimali ile aynı oranda. Birini seversin ve onu hayatının en özel yerine koymaya başlarsın ve artık hayat yolculuğunda sana eşlik edecek bir yol arkadaşı gibi düşünmeye başlarsın onu. Güneşli ve aydınlık günlerde birlikte yapılan açık hava gezilerinde insanın içi de ısınmaya başlar sevgiliye. Gezilen her türlü mekan bir anda anlam yüklenir ve adeta açıkhava müzesine dönüşür.

Birlikte dinlenen her şarkı anlam kazanır.Yenen her yemek, içilen her şey paylaştıkça daha bir tatlanır damaklarda sevgi ile. Baharla gelen tabiatın renkleri ile yürekler yeniden uyanır aşka. Çiçekler taç yapılır sevgilinin başına, bir prenses edası ile el ele gezilir onunla sahillerde. Denizin o uçsuz bucaksız mavisinde dinlenir yürekler.

Aşkla birlikte tabiat ve yaratılan her şey farklı bir anlam kazanmaya başlar. İki insan tek yürek olmaya başlar ve aynı noktaya bakmak ve aynı hedefe varmak amacı ile düşünürler. Önemli olan burda samimiyettir. Birbirini kandırmamak ve en başında tutulan ellerin bırakılmaması ve aksine daha bir kenetlenmesidir. Bir yola çıkmak elbette çok zorlu ve çetindir.

O kişiye inanıyor ve güveniyorsanız hastalıkta ve sağlıkta, zenginlikte ve yoksullukta bir yola çıkmak en erdemli ve dürüst yaklaşımdır. Para ve pula endeksli sevgiler içlerinde samimiyet barındırmazlar. Onların hep bir fiyatı vardır. Bütün sevgi ve aşklarda esas olan samimiyetle sevmektir. İnsanların duygularını incitmeden olmuyorsa baştan dürüst davranıp birlikteliğe hiç başlamamak en doğru olan yaklaşım şeklidir.

İlişkilerinizde belli bir aşamaya geldikten sonra ufak sebeplerle bitirmek iki taraf için de çok zor bir sürecin başlangıcı olabilir. Onun için çok iyi düşünün ve karar verin!. Kimsenin ahını almayın!.Yürek belki kolay kazanılır fakat incinince de tamiri  çok zordur. Samimi yürekler samimi aşkları hak ederler. Yapmacık ve çıkarcı insanlarsa eninde sonunda ettiklerini bulacaklardır. Tüm samimi yüreklere baharın başladığı bu yeniden diriliş günlerinde samimi bir aşk diliyorum.


Mesut YÜKSEL

10 Nisan 2015 Cuma

GÜNEŞLİ BİR RESİM ÇİZ BANA


Yeni bir uyanış ve diriliş mevsimidir bahar. Bir müjdedir, uzaktan alınan ve yeni umutlara açılan yelkendir. Tabiatın binbir rengi selamlar bizi renk renk çiçek çiçek. Uzaklardan kokusunu alırız kır çiçeklerinin. En güzel esanstan daha etkilidir tabiatın kokusu. Toprağın ve çimenin çiğ taneleri ile buluşmasında eşsiz bir koku yayılır etrafa. İşte bu koku toprağın canlanmasıdır, tabiatın uyanmasıdır, adeta insanoğluna yaratanın eşsiz bir armağanıdır. Nereye baksak aydınlanır içimiz, yeşil ve mavinin buluştuğu o muhteşem tabloda  kusursuz bir ressamdır doğa.

Her mevsim tualinden binbir renk çıkarır ve boyayıverir üzerindeki elbisesini binbir renge. Uzun ve soğuk gecelerin ardından içimizin ve dünyanın ısınmasıdır kıpırtısıdır bahar. Tabiatın tüm güzellikleri insanoğlunun hizmetine sunulmuş yaratan tarafından. En güzel şekli ile tüm canlıların vücut bulduğu bu muhteşem döngüde işleyen harika bir matematik şaşmadan milyarlarca yıldır devam etmekte. Yaşadığımız her anın kıymetini bilip şükretmeliyiz. Bize bahşedilen en güzel aramağan olan yaşamımızı faydalı işler yapma adına kullanmalıyız. İnsani erdemlerden kopmadan insanlık adına insan gibi yaşamak temel felsefemiz olmalıdır.

Bilgili olan, kendisini tanıyan ve topluma faydası olan insan erdemli insandır düşüncesi ilkçağ filozoflarından bu yana geçerliliğini korumaktadır. Her dinin peygamberleri insan olmamız gereği çevremize ve topluma faydalı  olmamız gerektiğinden bahsetmişlerdir. Şu halde aklın, bilimin ve dinin ortak bir payda içerisinde insanlık adına aynı görüşü savunduğunu söyleyebiliriz. Bir insan olarak rol modelimiz erdemli insan olabilmek olmalıdır.

Hangimiz peki bunu başarabiliyoruz? Önce kendimizi yeterince tanıyabildik mi? Kendimizi tanıma gayretimizden sonra içinde yaşadığımız dünyayı, aklı, bilimi ve mensup olduğumuz inancı yeterince okuyup araştırabildik mı? Bilimin ve inançların temel referansı akıldır. Akla mantığa ters olan inanca ve bilime de terstir. Dolayısı ile her konuda aklın ve mantığın şaşmaz rehberliğini esas almalıyız. Attığımız her adımda ve yaptığımız her işte akılcı davranmalıyız.

İş dünyasında rekabet bu gün bir çok konuda insanları gereğinden fazla hırslı canlılara dönüştürmüş durumda. Bu hırs neticesinde güçlü güçsüzü ezer mantığı ile hareket eden ticaret algısı insani erdemleri de yok etmeye başladı. Her konuda insanoğlu  kendisini dünyanın merkezine oturtarak  egoist ve çıkarcı bir yapıya dönüşmekte. Yardımlaşma, sevgi ve saygı gün geçtikçe azalıyor. Ahlaki dejenerasyon toplumun her katmanında derinlemesine hissedilmektedir. İnsanlık var olduğundan beri bilimsel ve teknolojik açıdan korkunç bir ilerleme kaydetti.

Fakat bu ilerleme maalesef insani erdemlerimizde tam aksi yönde seyretti. Yaşamımız çok daha kolay ve konforlu bir hale gelirken  duygularımızdaki o saflık artık kirlenmeye yüz tuttu. Şunu yaşamımızın her anında aslında kulağımıza küpe yapmalıyız. Sınırlı bir ömür süreci yaşıyoruz. Doğumumuz ve ölümümüz arasında bize bahşedilen o kısıtlı sürede yaşamımızı nasıl iyi ve güzele odaklayıp faydalı işler yapabilirsek arkamızda bıraktığımız iz de o kadar kalıcı ve ölümsüz olmaktadır.

Bilim adamlarını, sanatçıları ve topluma faydalı işler ve eserler bırakan o insanları bir düşünelim. Sınırlı hayatlarını sonlandırdıklarında arkalarında bıraktıkları eserlerle aslında ölümsüz olmayı başardılar. Bir de hiçbir faydalı ve güzel iş  yapmadan ardında birtek iz bırakmayan insanları düşünelim. Aslında onlar yaşarken silik bir hayat yaşıyorlardı ve öldüklerinde de o silik iz yok olup gitti. Hangi inanca başvurursanız başvurun, üreten ve topluma faydalı işler yapan insanların diğer insanlara göre üstün olduğunu göreceksiniz.

Buradan yapacağımız çıkarım insan olmamız ve inançlarımız gereği erdemli insan olabilme gayretini yaşamımızın her safhasında göstermeye çalışmaktır. Doğa, tabiat, ekosistem, yaratıcı adına her ne derseniz deyin her yıl bize bu kadar yaratıcı ve cömert davranmasa idi bizler yeryüzünden silinip gitmiştik. Bu kadar cömert olan doğa (yaratan) karşısında bizler ne kadar cömertiz? Bir hayat maratonu içerisinde hızla ömrümüz tükenirken her saniye kronometre aleyhimize işlemekte.

Her uyandığımız gün bizim banka (ömür) hanemize yatırılmış trilyonlar gibidir. Onun kıymetini bilerek yaşamaya gayret edelim. Hepimizin yüreğinde sevgi tohumları var ve uyanmak için baharı bekliyorlar. Onları yeşertin! Sımsıcak bir sevgi ile bakın her canlıya ve aldığınız her nefes için şükredin! Bunca olumsuzluğa rağmen bir çocuğun çizdiği resimdeki gibi saf ve temiz bir yaşantımız olabilir. Erdemli bir insan gibi yaşamaya gayret edersek bizlerde topluma yaptığımız faydalı işler ve bıraktığımız eserler sayesinde ardımızda iyi bir iz bırakabiliriz. Bizden sonra gelecek kuşaklar için çok daha temiz bir toplum ve çok daha temiz bir doğa bırakalım. Güneşli ve aydınlık günler bizleri bekliyor! yaşama sevincimizi kaybetmeyelim!
 
Mesut YÜKSEL
 


3 Nisan 2015 Cuma

EN GÜZEL BESTENİZİ HENÜZ YAPMADINIZ!

 
  
 
 
İnsan hayatının her evresinde yaptığı işler ile gönülleri fethedebilir yada kırabilir bu tamamen sizin hayattaki duruşunuz ile ilgilidir. Günlük hayatımızda insanlarla kurduğumuz iletişim ve iş yerimizde arkadaşlarımızla kurduğumuz iletişim neticesinde onların gönüllerinde iyi yada kötü bir iz bırakırız. Tıpkı müzik notalarının gönüllerde ve kulaklarda bıraktığı o müthiş ezgiler ve tınılar gibi. İyi yapılmış bir bestenin duygusu ne kadar yoğun ve üzerine yazılmış sözlerin de matematiği ne kadar başarılı ise o beste o kadar akılda ve yüreklerde kalıcı bir hale dönüşebiliyor .
 
Üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen bu besteler bir şarap gibi daha da lezzetli bir hale geliyor ve adeta klasikleşiyor. Bunu etkiyi insanlar üzerinde bırakabilmek elbette bir takım konularda başarılı olabilmenizden geçmektedir. Müzik kulağınız ve nota bilginiz yok ise bu işin matematiğini de bilmiyorsunuz demektir. Yaptığınız besteler ve yazdığınız sözler olsa da işin mutfağını (ilmini) bilmiyorsanız ortaya çıkardığınız yapıtlar da kalıcı olmayacaktır.
 
Dolayısı ile insanların gönüllerini fethetmek önce yaptığımız işin mutfağını çok iyi bilmekten ve işimizi sevmekten geçmektedir. İş dünyasına bu noktada bir atıf yapar isek binlerce kişi ile sürekli mülakat yapan ve işletmeye en iyi personeli kazandırmak için çalışan İK personelleri insanların gönüllerini kazanarak işlerini yaptıklarında hem işletmeye bir artı değer kazandıracaklar hem de insanların gönüllerini kazanarak insana değer anlayışını işletme politikası olarak uygulamış olacaklardır.
 
Örgütün başında iyi bir orkestra şefi olduğunda her kafadan çıkan kakafoni yerini ritm duygusu ile kulağa hoş gelen armonilere bırakacak ve bu birlikten takım ruhu ve sinerji doğacaktır. İyi yönetilen bir örgüt iyi bestelenmiş bir şarkı gibidir. Bir duygu ve amaç birliği bulunmaktır. Lider örgütünü  ortak amaç  ile güdülediğinde matematik uyumu gibi bir denge içerisinde çalışan bir örgüt kültürü doğacaktır.
 
Herkesin insanca muamele gördüğü ve motive olduğu mutlu çalışanlar  topluluğu işine daha sıkı bağlı ve çalıştığı kuruma aidiyet duygusu besleyen çalışanlar yaratacaktır. İnsanın olduğu her yerde saygı, sevgi ve düzgün kurulmuş bir iletişim de olmalıdır. İşletmelerin kuruluş amaçları kar etmektir. Kar ederken bir takım insani erdemleri de işletme politikasına yerleştirebilmeyi başarmış işletmeler hem çalışanlarının hem de toplumun gönlünde saygın bir yer elde etmişlerdir.
 
Yaptığımız her işte bir ressamın fırçasından tuale aktardığı o eşsiz renklerdeki gibi, yada bir şairin mısralarında yazdığı o derin duyguları hece hece işlediği gibi  yada duyduğumuzda gönül telimizi titreten bir melodi gibi insana ve duygulara dair izler olması gerekir. Hoyratça yapılan her iş gönülleri kırarak talafisi çok güç kayıplara neden olabilir. Lider iyi bir orkestra şefi olamazsa kulak tırmalayıcı sesler örgütten gelmeye başlayacaktır.
 
Her insanın bir hikayesi vardır ve her insan değer gördüğünü hissetmek ister. Empati yapın, dinleyin, anlayın ve insanlara yardımcı olmaya çalışın. Hayat kısa ve ölüm yakın! Herkes arkasında bıraktığı eseri ile anılır ve henüz siz en iyi bestenizi yapmadınız! Bu günden tezi yok sıvayın kolları ve çalışmaya başlayın! İşinize aşk katın, duygu katın ve gönülleri fethedin! Arkanızda bıraktığınız ve gönülleri kazandığınız besteniz sizin en iyi eseriniz olarak anılacaktır!
 
 
Mesut YÜKSEL

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Colgate Coupons