İnsan ilişkilerimizde karşımızdaki insanı yeterince anlamak için çok iyi bir dinleyici olmalıyız. Önce konuşan insanın cümlelerini bitirmesini bekledikten sonra kendi yorum ve düşüncelerimizi düzgün cümleler ile ifade etmeliyiz. Bu noktada karşılıklı anlayış, sabır ve empati yeteneği devreye girmektedir. İş dünyasında işveren işgöreni, işgören de işvereni yeterince anlıyor mu? İşgören işverenin içerisinde bulunduğu zor ve sıkıntılı süreçleri yeterince analiz edip değerlendirebiliyor mu?Ya da işveren mahiyetinde çalıştırdığı işgörenin sıkıntılarına yeterince eğilip onu anlamak ve sıkıntılarını çözmek için bir çaba gösteriyor mu?
Bu sorulara kendimce cevap vermem gerekirse iki tarafın da yeterince birbirini anladığını düşünmüyorum. Bir ticari işletmede kriz dönemlerinde yada işlerin iyi gitmediği dönemlerde ödemeler noktasında bir takım sıkıntılar yaşanabilir. Bu noktada geçmiş dönemde size zamanında ödeme yapan ve her türlü sosyal hakkınızı ödeyen işletmeye hemen muhalif bir bakış açısı mı sergilemeliyiz? Yoksa zor günlerde işletme çalışanları olarak kenetlenip işletmeye sahip mi çıkmalıyız? Elbette ki çalıştığımız kurum bizler için var ve onun varlığını devam ettirmesi hepimizin faydasına olacaktır.
Dolayısı ile zor günlerde elimizi taşın altına koyarak iş yerimize sahip çıkmak en doğru davranış şekli olacaktır. Meseleye işveren açısından da bakarsak, işletmenin zor günlerinde çalışanların iş yerlerine sahip çıkarak sıkıntılı sürecin birlikte atlatılmasından sonra , işgörenlerin sosyal haklarında bir iyileştirme yapmak onlara bir teşekkür ifadesi olacaktır. Bu örnekten de yola çıkarsak işveren ve işgören ticaret hayatında birbirini yeterince anlamadığını görmekteyiz ve tüm bu sorunların kökeninde bu anlayış eksikliği yatmaktadır.
Elbette ki herkes çok iyi şartlarda çalışmayı ve değer görmeyi ister. Ancak çalışma hayatı iniş ve çıkışlarla dolu zorlu bir yoldur. Dolayısı ile bu zorluklara mukavemet gücü gösterebilmek için karşılıklı anlayış ve güven ortamının işletmede tesis edilmiş olması gerekmektedir. Bu da üst yönetim tarafından oluşturulacak örgüt kültürü ile mümkün olacaktır.
Okul hayatımızda kaytardığımız derslerde iyi bir dinleyici ve katılımcı olabilseydik belki de hayata çok farklı bir perspektiften bakıyor olacaktık. Dolayısı ile iyi bir dinleyici, aktif bir katılımcı olmak eğitim hayatında olmazsa olmaz bir davranış şeklidir. Bir çoğumuz çok fazla ders dinlemenin insanı aptallaştırdığı o zamanki söylemle "İnekleştirdiği" ön yargısı ile hareket edip derslere yeterince önem vermedik.
"Bir ön yargıyı parçalamak atomu parçalamaktan daha zor" cümlesini dünyaca ünlü fizikçi Albert Ainstein söylemişti ve kendisi de yaşamı boyunca bir çok ön yargının kurbanı olmuştu. Şüphesiz ki kendisi hakkında söylenen cümlelere ve ön yargılara kulak verseydi dünyaca ünlü bir bilim adamı olamayacaktı.
Toplumun her kademesinde bulunan insanlar çeşitli değer yargılarına sahip ve bu değer yargılarımız bize insan ilişkilerimizde yol gösterici olmakta. Uzun saçlı ve küpeli birine serseri, sakallı birine yobaz, kısa saçlı bir kıza erkek fatma yaftasını yapıştırırız ve dekolte giyinen kadına farklı bir bakış açısıyla bakmaya başlarız. Kısacası yetiştiriliş tarzımız, aldığımız eğitim ve sosyal çevremizin de etkisi ile ön yargılarımızın esiri oluruz. Daha karşımızdaki insanı anlayıp dinleme zahmetinde bile bulunmadan dar ağacını zihnimizde kurup o şahsı hemen idam ederiz.
Ön yargıda bulunduğumuz insanlara yargısız bir şekilde yaklaşıp onları dinleseydik , belki de onların düşündüğümüz gibi insanlar olmadıklarını görecek ve kendimizden utanmaya başlayacaktık. Toplumsal ilişkilerimizde karşımızdaki insanı yeterince dinleyip anlamıyoruz. İnsanlara hep bir ön yargı ile bakıp aşılması güç duvarlar örüyoruz. Kimse kendini karşısındaki insanın yerine koyarak meseleleri değerlendirmiyor. Oysa bir kızılderili atasözü "Başkalarını yargılamadan önce onun ayakkabılarını giy ve üç gün gez" cümlesi ile "empati ve ön yargıyı" ne kadar da güzel ifade etmiş.
Evde anne babamızı, okulda öğretmenimizi, iş yerinde yöneticimizi yeterince dinleyip anlamıyoruz. Sağlıklı iletişim kurma noktasında yeterince sabır ve anlayış göstermiyoruz. Olayları hep kendi penceremizden değerlendirip yorumlamaya çalışıyoruz. Her şeyi ben biliyorum düşüncesi bir çok hatayı da beraberinde getiriyor.
Toplumsal sorunların bir çoğu karşımızdaki insanları yeterince dinleyip anlamayışımızdan ve insanlara karşı bir ön yargı taşımamızdan kaynaklanmaktadır. Bu noktada sağlıklı iletişim kurabilmemiz için önce çok iyi dinlemeyi bilmeli, ön yargılarımızdan arınmalı ve karşımızdaki kişinin yerine kendimizi koyarak meseleleri ona göre değerlendirmeliyiz. İnanın bunları uyguladıktan sonra etrafınızdaki insanlarla çok daha sağlıklı bir iletişim kurduğunuzu göreceksiniz.
Mesut YÜKSEL
2 yorum:
Teşekkürler Serkan Bey
Yorum Gönder