Hayatımızın her evresinde çok farklı duygular yaşıyoruz. Okul hayatı sonrası iş hayatında olsun sosyal çevrede olsun bazen kalabalıklar içinde yalnız kalıyoruz. Ömrümüzün ne kadarını tükettiğimizi bilmeden bazen hor kullanıyoruz onu. İş, aşk evlilik derken bir bakıyoruz bir kısır döngünün içerisinde debelenip duruyoruz. Kariyer hırsı, başarı hırsı, para hırsı gibi maddiyata dayalı hedeflerimizin peşinden gideriz çoğu zaman. Hedeflerimize ulaştığımızda ise büyük bir haz duygusu ile ego tatmini yaşarız ve ailemiz ve çevremiz tarafından pohpohlanırız.
Gurur duyulası bir insan olmayı kim istemez ki? Herkes iyi giyinmeyi, lüks yaşamayı ister şeklinde genel bir kanı var. Peki gerçekten de durum sandığımız gibi mi? Yaratıcının bize bahşettiği ölçüde yaşayabiliyoruz. Onun dışına çıkmak kaderin kırılma noktası mı olur? Neden fakir fakirdir yada zengin zengin olmuştur? Neden başarılı ve iyi insanlar çevresi olmadığı için iş dünyasında hak ettiği yerde değiller? Kendimizi yeterince tanıyor muyuz peki? İnancımızı ve insani erdemleri yeterince uygulayabiliyor muyuz? Kısıtlı ömrümüzde hırslarımız ve nefsimiz bizi kontrol altına almış durumda. Dümeni onlara teslim etmiş bulunuyoruz.
Yönümüzü onlar tayin ediyor. Bazen gemi kayalıklara bodoslama da girebiliyor yada onları sıyırarak ta geçebiliyor. Yeryüzünde milyarlarca çeşit insan var ve bu da demek oluyor ki milyar çeşit kişilik var. Aslında inanç, felsefe ve akıl bizi erdemli insan olmaya davet eder. Biz bu davete icabet edebildik mi? Önce kendimizi çok iyi tanımalıyız. Sonra olabildiğince donanımlı ve bilgili bir insan olma yönünde elimizdeki imkanlar nispetinde çaba sarf etmeliyiz. Daha sonra da topluma faydalı işler yapan bireyler olabilmeliyiz.
Aslında toplumun aydınlanması her sorunun temelinde yatıyor. Aydınlanmış insan çevresine de ışık saçacaktır. Böylece toplum cehaletten arınarak daha çağdaş yaşam koşullarını oluşturacaktır. Ömrümüzü tüketirken geriye dönüp baktığımızda nasıl bir iz bırakabildik? İstediğimiz yaşamı elde edebildik mi? Yoksa maddiyattan ziyade maneviyata mı yöneldik? Herkes vicdani muhasebesini yapmalıdır. Hepimizin milyonlarca hatası var ve hiçbirimiz sütten çıkma ak kaşık değiliz.
Ancak başarılı da olsak ya da hayat bize istediklerimizi sunma konusunda cömert olmasa da bir kez yaşayacağız ve öleceğiz. Geri kalan ömrümüzde hepimiz en azından şunları yapabiliriz; daha iyi bir insan olma adına çaba sarf edebiliriz, yardıma ihtiyacı olan birilerinin elinden tutabiliriz, bir işsize iş bulması konusunda yardım edebiliriz.
Yakın çevremizde derdi ve sorunu olan dostlarımıza, arkadaşlarımıza yardım edebiliriz. Sokakta hiç tanımadığımız birine yardım edebiliriz. Örnekler çoğaltılabilir. Bu günden tezi yok kalbi ve vicdani bir arınma yaşayalım ve erdemli insan olmak için çaba sarf edelim. Binlerce insanın böyle düşündüğünü bir düşünün? Toplum başkalaşarak yepyeni insanlık ufuklarına doğru yelken açacaktır.
Mesut YÜKSEL
4 yorum:
oldukca güzel.. Insanligin devamli arayis icinde kendisini disipline edecek ve gercek anlamda gelisebilecek, toplumsal sistem gibi bazi temel olgulara ihtiyaci olacak ve olusanlar halan Dünya egosu ötesine gecemeyenler iste burada "Basarili olmak=Mal mülk sahibi olmak" bu toplumsal olgunun yansimasi ve Ego ötesine gidemiyor. Bunlarin temelden degismesi icin fazla zaman klmadi 200 yil gibi.. Yeni degerlendirmeler yeni bilgilerle olusacak ve gelisecek.. Yani bugünün Basarili olam, Lider olmak gibi düsünceler eksik ve temelsiz..bunlara takilmadan kisi bireysel olarak önemli adimlari atabilmek durumundadir.
Sıtkı Bey değerli yorum ve katkınız için teşekkür ederim.
Çok üst düzeyde bulunan geçmiş toplumların yok olma sebeplerini bulabilir ve anlayarak hayatımızı sekillendirebilirsek cozulmezmi tarih tekerrür değilmi
Kişi durum farklı olsada yıkılır sebeplerinden ortak nokta var
Kadir Bey yorumunuza katılıyorum. Tarih çok iyi bilinmeli ve kuşkusuz ondan dersler çıkarılabilmelidir.Ancak bu şekilde bir düşünce yapısı ile geleceğe bir vizyon çizilebilir.
Yorum Gönder