18 Ekim 2015 Pazar

BENİM GÖZÜMDEN 90 LI YILLAR





Ah 90 lar ah! neresinden başlayım bilemiyorum. 90 lı yıllar benim hem çocukluk hem de ergenlik dönemlerimi geçirdiğim yıllar oldu. İstanbul Etiler Lisesi'nde hem ortaokul hem de lise tahsilimi gerçekleştirdim. İlkokul, ortaokul ve lise yıllarında müziğe meraklı biriydim. Orta okulda 3 yıl boyunca korodaydım. Lise yıllarında müziğe olan ilgim biraz daha belirgin bir hale geldi ve bir müzik grubu kurduk. Grubun piyanisti Bayar Plakçılığın sahibinin oğlu Emre Bayar idi, elektro gitaristi şimdilerde Mor ve Ötesi grubunun gitaristi Kerem Özyeğen , bateri de Emre isminde bir arkadaş ile Bas gitarda da Aşan isimli bir arkadaş vardı. Solist ise bendim.:) Grupta o zamanın popüler şarkılarını seslendiriyorduk. 3 yıl boyunca okul açılışlarında konser verdik. Okul açılmadan 15-20 gün önce okulda provalar yapardık. Boş olan okul koridorları müzik sesi ile inlerdi. Çok keyifli yıllardı.

Daha sonra müzik aşkı içimde hep devam etti. Lise yıllarından sonra birkaç konservatuar sınavı denemem oldu. İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı 1996 Sınavlarının ilk aşamasını kazanmıştım. 500 kişi içerisinden ilk 100 'e girmiştim. Sonraki sınavda olmamıştı. Ben de kısmet değilmiş diyerek bu isteğimden vazgeçmiştim. Şimdilerde arkadaş, eş dost ortamlarında amatör olarak ricaları kırmamak için mırıldanıyorum. :) Bu kısa özetten sonra 90 lı yılları benim gözünden anlatmaya çalışacağım. O yıllar sanki insanların daha bir hoşgörülü olduğu, yardımlaşma ve samimiyetin bulunduğu yıllardı. O zaman doğup büyüdüğüm semt olan  Hisarüstü'nde bulunan Duatepe Parkı'nda çocukluk ve gençlik yıllarımda çok vakit geçirdim.

Bilen bilir İstanbul'un en güzide parklarından birisidir. Altta muhteşem R.Hisarı Kaleleri manzarası ile FSM 2. Köprü görüntüsü adeta kartpostal edası ile karşınızdadır. İçerisinde de büyük bir çay bahçesi bulunuyordu. Çocukluk yıllarımızda boş bir arazi olan parkın içerisinde uçurtma uçururduk ve top oynardık. Bu alanın bazı bölgelerinde eski mezar taşları ve mezarlıklar vardı. Sonra belediye araziyi parka dönüştürerek mahalle halkının hizmetine sundu. Yaz tatillerinde arkadaşlar ile oraya çok sık giderdik. İlk aşkları orda yaşadık . İlk kız arkadaşım ile orda buluşup gezmiştik. Boğaziçi Üniversitesi de yine aynı bölge içerisinde olduğundan  her zaman benim için ayrı ve özel yeri var.

Güney kampüs İçerisinde o zaman toprak saha olan alanda ilk kez bisiklete binmeyi öğrenmiştim. Babamın orda çalışması nedeni ile arada sırada onu ziyaret ederdim. Orada da zamanında bir çok öğrenci arkadaşım olmuştu ve onlarla birlikte çeşitli sosyal aktiviteler gerçekleştirmiştik. Bunlardan en önemlilerinden birisi de bence Radio Boğaziçi'ne 2 kez canlı yayın konuğu olmamdı. Canlı yayında zamanın popüler şarkılarını ve birkaç TSM eseri seslendirmiştim. :) bu da benim için keyifli ve güzel bir anı olarak kalmıştır. Orta okul yıllarımda şimdi Akmerkez olan alanda  inşaat başlamıştı. Bu inşaat uzun yıllar sürdü ve ben lise sonda iken 1995 yılında açıldı . Böylece Türkiye'nin ilk AVM si de yapılmış oldu.

Bizim zamanımızda lisede kredili sistem vardı ve bazı derslerimiz gün içerisinde boş olabiliyordu. Bu boş derslerde kaçıp kaçıp Akmerkez'e giderdik.:)  Hafta sonları AVM o kadar dolu olurdu ki arkadaşla elimizde yemek menüsü ile  yarım saat yer boşalmasını beklediğimizi bilirim:) Üst katta bulunan tv ekranlarında zamanın popüler şarkıları Numberone TV de çıkardı ve büyük bir keyifle onları izlerdik. Hem yerli ve hem de yabancı klipler aynı kanalda yayın yapıyordu. Bu açıdan bence çok önemliydi. Sonra Capitol, Profilo, Cevahir, Carrusel, vb. onlarca AVM hayatımıza girdi ve bir AVM kültürü doğdu. 90 lı yılların başında yine Türkiye'de bir ilk özel televizyonu Magic Box Star 1 yayına geçmesi ile TRT tekeli sona ermişti ve artık insanlar dünyaya entegre olan farklı bir yayıncılık anlayışı ile tanışmıştı.

Sonrasında birçok yerli özel tv kanalı ve radyolar açılmaya başladı. Bu şekilde  popüler kültür de yavaş yavaş hayatımıza girdi. İnsanlar artık istediği programı istediği kanalda izlemeye ve sevdiği tarzda müzik yayını yapan radyoları dinlemeye başladılar. Farklı bir kuşak böylece gelişim gösterdi. 90 lı yıllar Türkiye'nin bence müzik anlamında altın çağını yaşadığı yıllar oldu. Birçok pop şarkıcısı o yıllarda ekranlara çıktı ve çıkardığı albümler milyonlar sattı. Örneğin Tarkan 1992 Yılında çıkardığı "Yine Sensiz" albümü ve ardından 1994 Yılında çıkardığı "A Acayipsin" ve 1997 "Ölürüm Sana" albümleri ile  90 lara ve sonraki yıllara da damgasını vuran albümler oldu.

Yine yonca Evcimiğin 3 milyondan fazla satan "Abone" albümü, Mustafa Sandal'ın 1994 te çıkan "Suç Bende" ve 1996 da çıkan "Gölgede Aynı" albümleri milyonlar satarak o yıllarda iz bırakan albümler oldu. Burak Kut, Suat Suna, Sertap Erener, Ozan Orhon, Tayfun, Levent Yüksel, Kenan Doğulu, Bendeniz, Harun Kolçak, Aşkın Nur Yengi, Serdar Ortaç, Mirkelam, Çelik ve Cemali  gibi sanatçılar da o yıllara şarkıları ile damgasını vuran sanatçılar oldu. Özellikle benim favori albümlerim, Tarkan "Yine Sensiz", Levent Yüksel "Med Cezir", Aşkın Nur Yengi "Sevgiliye", Cemali "Dönence" ve "Mustafa Sandal "Suç Bende" Albümleri idi. Kayahan, Barış Manço, Sezen Aksu albümleri de çok güzeldi ancak o sanatçılar 90 lı yıllardan önce hayatımıza girmişlerdi. Tüm bu albümleri kasetten dinlerdik ve kaset sardığı zaman bir kurşun kalem ile bandı sarmak işi çoğu zaman çözerdi:) yada bant koptuğu zaman onu yapıştırmak ayrı bir uzmanlık alanı idi:)  ( Burada 90 larda çıkan bütün sanatçıların isimlerini yazmak isterdim ancak okuyucuyu sıkmamak adına sadece birkaçına değinmek zorunda kaldım üzgünüm.)

Birçoğumuz o şarkılarda aşık olduk, o şarkılarda ağladık, hüzünlendik ve sevindik. Halen canım sıkıldığında 90 lardan bir şarkı açarım ve adeta zaman tüneline girmişcesine o şarkı beni alır götürür o yıllara. 90 lardan sonra bana göre pop müzik kalitesinde bir düşme oldu ve şarkılar ve sözler birbirini terkar eden bir hale geldi. O yüzden de dikkat ettiyseniz 2000 lerden sonra çıkan çok az sanatçı kalıcı olmayı başarabildi. Bir çoğu yok olup gitti. 90 larda da gerçi birçok şarkıcı yok oldu. Ancak popüler kültürde şuan tanıdığımız, bildiğimiz ve şarkılarını severek dinlediğimiz bir çok sanatçıya bakarsanız 90 lı yıllarda hayatımıza girdiklerini görürsünüz.  Dünya müziğinde de o yıllarda birçok albüm yapıldı ve bu sayede  birçok şarkı hayatımıza girdi. Metallica, Depeche Mode, Pet Shop Boys, Duran Duran, Sting, Ping Floyd, Guns n Roses ,Scorpions, Erasure gibi gruplar ve Madonna, Brayn Adams, Michael Jackson, Ricky Martin, Tommy Page, Jennifer Lopez gibi şarkıcıların çıkardığı bir çok hit klasikler arasına girmeyi başardı.  (Kısaca değindim.)

90 larda siyaset de başkaydı. Ecevit'lerin, Erbakan'ların, Çiller'lerin, Demirel' lerin, Yılmaz' ların Özal' ların ( Özal 90 ların başında vefat etti.) siyasette hüküm sürdüğü yıllardı. O zaman da bu Ülke enflasyonlar ve develüasyonlar gördü, ekonomik krizler yaşadı . Siyasiler hep oy avcılığı yapmak için meydanlarda hamasi nutuklar attı ve onlara inanan insanların oyunu alarak başa geçtiler. Değişen mi? Değişen hiçbir şey olmadı tabiki. Fakir yine fakirdi ve zengin yine zengindi. Günümüz siyasi anlayışında da üzülerek görüyoruz ki değişen hiçbir şey olmadı. Yine de bunca olumsuzluğa rağmen içimizde gelecek güzel günlere dair hep bir umut taşıdık.

Neyse siyasete fazla girmeden bu konudan uzaklaşmak sanırım iyi olacak. :) 90 larda da üzüldük, ağladık, sevindik. Bana göre Barış Manço'nun kaybı ( 1999 ) Müzik ve ülke  adına çok büyük bir kayıp oldu. Barış Manço ölümünün ardından bıraktığı eserleri ile halen gelecek kuşaklara ilham vermeye devam etmektedir. 90 larda dünya da artık Milenyum çağına hazırlanıyordu. Bilim ve teknolojideki ilerlemeler korkunç bir hızda ilerlemeye devam etti. Siyasal anlamda dünyada birçok değişikliler oldu. Bazı ülkelerin sınırları değişti, bazıları bölündü, dünya çok farklı bir yöne doğru ilerlemeye başladı.

Soğuk ve ekonomik savaşlar arttı. SSCB nin dağılması ile iki kutuplu dünya düzeni de değişti. Ülkeler arası ekonomik rekabet arttı ve internetin yayılmaya başlaması  ile ticaretin yavaş yavaş sanal dünyaya kaymasının da temelleri o yıllarda atılmış oldu. Cep telefonları hayatımıza girmeye başladığı yıllardı 90 lar. Herkesin elinde bir telefon sokaklarda yüksek sesle konuşmaya başlaması ile yeni bir döneme girmiş olduk. Önceleri garipsediğimiz bu davranış sonraları olağan bir hale geldi.:) 90 larda bilardo ve atari salonları vakit geçirmek için oldukça popüler mekanlardı. Ben de o yıllarda çocukluk evresinde atari salonları, ergenlik döneminde ise daha ziyade bilardo salonlarında çokça vakit geçirdim . Yaş ilerledikçe insanın ilgi alanları ve hobileri de değişime uğruyor tabi. Daha anlatılacak elbette çok şey var. Ancak ben kısaca değinmiş oldum. O yıllar benim için özeldi ve hep de öyle kalacak. Hayatınızda 90 lara ayrı bir yer açın ve orda o anıları muhafaza edin.

Mesut YÜKSEL

11 Ekim 2015 Pazar

İNSANLIK NEREYE GİDİYOR?



İlkel çağlarda insanların sadece yeme, içme, barınma ve üreme gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak dışında üretme ve hayatı kolaylaştırma adına herhangi bir faaliyetleri bulunmuyordu. Daha sonra ateşin icadı, demirin bulunması ve çeşitli metallerin işlenmesi ile av hayvanlarını daha kolay avlamak için birtakım aletler icat edilerek avlanmak daha kolay bir hale getirildi.  Tekerleğin icadı ile insanlık yeni bir çağa girmeye başladı. Ondan çok sonra da tarımda ilerleme sağlanarak çeşitli tahıllardan ve bazı sebzelerden oluşan bir takım bitkisel ürünler üretilmeye başlandı. Topluluk halinde bulunan insanoğlu içerisinde yaşadığı dünya hakkında yeni bilgiler öğrenmeye ve üretmeye başladı. 

Tüm bu gelişmelerden sonra İlk çağ denilen bir döneme girildi ve demokrasi ,özgürlük ve evrensel düşünce gibi kavramların temelleri de bu çağlarda atılmış oldu. Bir takım sahne sanatları da bu çağda gelişti. Oluşan bu özgür düşünce ortamı ile bilimde ve sanatta insanlık ilerleme kaydetmeye başladı. Daha sonra bilginin insanın yaşamında en temel unsurlardan birisi olduğu düşünülerek ilk çağ filozofları evreni ve etrafındaki maddeleri varoluş gerçeği düzleminde temellendirme çabası içerisine girdiler. Neden dünyaya gelmiştik ve neden ölümlüydük? Bu kısıtlı yaşamımızda bize fayda sağlayacak şeyler nelerdi? Gibi düşüncelerle bilim insanları ve filozoflar içerisinde yaşadığınız dünyayı ve evreni sorgulamaya başladılar. İnsani erdemlerin temelleri de bu şekilde atılmış oldu ve ortaya  erdemli insan modeli çıktı. Bu insan; bilgili olan, kendisini tanıyan ve topluma faydalı işler yapan insan olarak tanımlandı. 

Sanayi devrimine kadar geçen sürede ilkel şartlarla yapılan ticaret neticesinde dünya üzerinde çeşitli kentler ve ülkeler ticaret merkezleri haline geldi ve bu yerler insanların birbirleri ile etkileşim halinde olduğu ortak alanlar oldu. Bu etkileşim ile birlikte oluşan sosyal kültür neticesinde milletler arası ticaret hızla gelişti ve artık seri halde üretim yani makineleşme önem kazandı. Bu makineleşme ( Buhar gücü ) nün keşfedilmesi ile giderek arttı ve büyük sanayi kuruluşları yavaş yavaş çoğalmaya başladı. Artan fabrikalaşma ve oluşan seri üretim dünya üzerinde bir takım değişikliklere neden oldu. Bunlardan en önemlisi süphesiz bir işçi sınıfının doğmuş olması idi. Artan bu işçi sınıfı ilkel ve ağır şartlarda çalıştırılıyordu. 

Daha sonra toplu halde örgütlenip sendikal faaliyetlerin gerçekleşmesi ile işçi sınıfı bir takım haklara kavuştular. Artık yasa ile belirlenmiş çalışma saatleri, dinlenme araları ve izin günleri gibi haklar ile daha insani şartlarda çalıştırılıyorlardı. 1800 lerin sonları ve 1900 lü yıllardan sonra insanoğlu bir çok evrensel buluşa imza atmaya başladı. Yapılan bu yeni icatlar ve buluşlar hiç şüphesiz yaşamımızı çok daha kolay bir hale getirmeye başlamıştı. Elektriğin icadı, motorlu taşıtlar, uçak, gemi ve elektrikli ev gereçlerinin icadı ve üretilmesi ile artık insanlık bilim ve teknoloji çağına girmeye başlamıştı. Eskiden hayal bile edilemeyen Jules Verne kitaplarında okuduğumuz aya yolculuk 1969 Yılında gerçekleştirilmiş ve artık insanlık için büyük adımlar atılmaya başlamıştı. Uzay bilimlerin gelişmesi ve paralelinde tıp ve teknolojideki yeni gelişmeler artık tabiri cazise baş döndürücü bir hızla ilerlemeye başlamıştı. 

Artık insanlık her alanda bilimin ve teknolojinin tüm nimetlerinden fazlasıyla yararlanır bir hale gelmişti. Bundan çok değil 50 yıl önce çaresi olmayan bir çok hastalığın ilerleyen genetik bilimi sayesinde artık çaresi bulundu ve insanoğlunun ömrü artık yavaş yavaş uzamaya başladı. İnsanlık tarih boyunca kümülatif olarak her alanda ilerleme kaydederken bir takım insani erdemlerden de yavaş yavaş uzaklaşır bir hale geldi. Eskisi gibi insanlar birbirleri ile yardımlaşmıyor ve her alanda çıkarcı ve benmezkezci bir ruh hali ile yaşamlarını sürdürüyorlar. Bunun elbette bir çok toplumsal nedeni bulunuyor. Güç yaşam koşulları artık her insani kendi kabuğuna çekilmeye ve kendi hayat mücadelesinin baş kahramanı olma yoluna doğru hızla itmeye başladı.

Dostluklar, ticari ilişkiler samimiyetten uzaklaşarak tamamen çıkara endeksli bir yapıya bürünmeye başladı. Dünya şartlarında yaşamak teknolojik yönden bizi rahatlatır gibi görünse de oluşan ekonomik pahalılık ve düşük bütçe ile yaşama zorluğu milyonlarca insanı artık daha az sosyal ve çevresine daha az duyarlı insanlar haline getirdi. Dolayısı ile oluşan bu ortamda insanlar artık bir takım insani duygulardan uzaklaşmaya başladılar. İnsanlık 1000 yıl öncesine göre belki bilim ve teknolojide çok üstün duruma gelmiş olabilir ancak o yıllardaki toplumsal yardımlaşma ve dayanışma duygusu belki de zamanımızdan çok daha üstün durumdaydı. 

Dolayısı ile bundan 1000 sene sonra şimdiden bunun önlemi alınmaz ise bu durum çok daha vahim bir hale gelebilir. İnsanlığımızı ve insani erdemleri unutmayalım ve unutturmayalım. Unutmayın! sizden sonra gelecek kuşaklar çok daha yozlaşmış, merhametsiz ve duyarsız bir toplum haline dönüşebilirler. Herkes kendisine ve çevresine çeki düzen verirse gelecek kuşakları birbirine yabancı ve soğuk insanlar haline dönüşmekten kurtarabiliriz.

Mesut YÜKSEL

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Colgate Coupons