İnsanoğlu çok eski çağlardan beri duygularının içerisindeki üreticilik ve yaratıcılığı dışa vurarak sanatın herhangi bir dalı ile uğraşmaya başlamıştır. Bu duygusal harmoni yüzyıllardır sayısız sanat eserini insanlığa birer kültür mirası olarak hediye etmiştir. Müzik, resim, tiyatro, heykel, şiir, yazı, edebiyat vb. birçok sanat dalı ile uğraşan insanlarda gözlemlenen davranış şekilleri etraflarına ve topluma duyarlı, saygı ve sevgi çerçevesinde yaşantılarını devam eden ve sanatlarını icra ederken hem kendilerini hem de toplumu mutlu etme kaygısı taşıyan insanlar olmalarıdır.
İK da günümüzde işe alımlarda yabancı kaynaklı kişilik, karakter, sayısal ve sözel olmak üzere birçok değişik formatta testler uygulandığını görmekteyiz. Bu testlerde tamamen kişinin bilgisi ve algısı üzerindeki sonuçlar değerlendirilerek İK bir karara varmaktadır. Peki ya duygusal zeka? Yaratıcılık? Üreticilik? Sanat yönü? Bunlar İK tarafından çoğu zaman dikkate alınmayan oldukça önemli olgulardır. İK nın sunduğu testleri başarı ile geçen bir insan acaba şirketinize yeni ve yaratıcı fikirler katma konusunda başarılı olabilecek mi? Bu özelliği kıstas aldığımızda sorunun doğru cevabı çoğu zaman hayır olacaktır.
Duygusal ve sosyal zekası güçlü olan ve sanatın herhangi bir dalı ile uğraşan yaratıcı ve üretken insanların işlerine bağlı ve çevresi ile uyumlu insanlar oldukları sizlerce de malumdur. Dolayısı ile elbetteki bilgi önemli ve gereklidir fakat çok şeyi bilmek sizin yaratıcı fikirler üreteceğiniz anlamına da gelmez. Sadece bilgi birikiminiz işinizi rutin işleyişle kolay bir hale getirmekten fazlası olmayacaktır. İşletmelerin amaçları gelecekte de var olabilmek olduğuna göre bir şirketi gelecekte de var edecek en önemli olguların başında yaratıcı fikirler ile şirketi geleceğe hazırlamak gelmektedir.
Dolayısı ile rutinin dışına çıkılarak, küresel rekabete ayak uydurulması noktasında işletmeler sanatçı ve yaratıcı insanlar ile yola çıkmalıdır. Bilgi ve enformasyon çağında bilgiye son derece hızlı ulaşabiliyoruz. İşletmeler bilgi alma konusunda hiçbir sıkıntı yaşamıyorlar. Çağımızda işletmelerin temel sıkıntılarından birisi sanatçı, yaratıcı ve üretici insanlara bünyelerinde çok fazla şans vermemektir. Sanatın hangi dalı ile uğraşırsa uğraşsın yada yazarlık özelliği ile bildiğini aktarma becerisine sahip ise o insanlar özeldir ve normal insanlardan elbette farklı kişilik özellikleri sergileyeceklerdir.
Ancak bu sıra dışılık İK tarafından çoğu zaman yanlış algılanarak bu tip adaylar işe alımlarda elenmekteler. Bir müzik aleti çalan, şarkı söyleyen, resim çizen, şiir yazan, yazı yazan insanlar bir şeyler üreten özel insanlardır. Hiç üreten ( yaratan ) ile üretmeyen bir olur mu? Kayahan'lar, Barış Manço'lar, Cem Karaca'lar, ürettikleri eserler ve duruşları ile gönüllerimizde yer ettiler. Onlarda sıradan insanlar olsalardı kimse onları tanıyıp bu kadar sevmeyecekti.
Burada vurgulamaya çalıştığım şey sanatçı üretir, duyguludur ve yaptığı işe de bu duygusunu yansıtır. Alışılagelmiş işe alım yöntemlerini reddelim demiyorum elbette fakat işe alım kısmında İK da revize edilmesi gereken ve eksik uygulanan çok şeyler mevcut. Sanat ile uğraşan, yazan, çizen ortaya bir eser (ürün) çıkaran insanlar her zaman işe alımlarda diğer insanlara göre bir adım önde olmalıdırlar.
İş yerinizde ahengi, uyumu, yaratıcılığı ve üretkenliği teşvik etmek ve arttırmak istiyorsanız bunun yolu bu insanlara değer vermekten geçmektedir. Gelin sizde bundan sonraki işe alımlarınızda işletmenizde sanat ve yaratıcılık kıstasının mülakatta sorgulandığı bir yöntem uygulamaya başlayın. İnanın pişman olmayacaksınız ve büyük oranda işletmenize doğru insanlara şans verdiğinizi sizlerde zamanla fark edeceksiniz!
Mesut YÜKSEL